İNSANIN YÜRÜYÜŞÜ

İnsan zamanla tekâmül eden bir varlıktır. Hayatta yaşanan her şey bir tecrübe olarak ileriye doğru taşır kişiyi.

Yaşanan acı ya da tatlı hiçbir hadisenin mütemadiyen sürmemesi, her şeyin bitip gitmesi fani hayatın yegane kaidesidir.

Elem dolu geceler de sevinç içinde geçen gündüzler de nihayete erir ve insanın dimağında silik fotoğraflardan ibaret bir hatıra yumağı kalır sadece.

Yaşanan tecrübeler de nihayetinde bir daha aynı hataya düşmemek için ibret vesikası olmalıdır.

"Mü'min aynı delikten iki defa sokulmaz, ısırılmaz."( Buhârî, Edeb, 83; Müslim, Zühd, 63) buyuran Ulu Önderimizin (sav) kutlu tavsiyesi bizlere hayat pusulası olmalıdır. İnsanlara hüsn-ü zan edip güvenmeli fakat defaatle aynı hataya düşmemeliyiz.

İnsana verilen belki de büyük lütuflardan biri alışma ve yeniden başlama kabiliyetidir. Acılar ilk gün olduğu gibi kalsaydı insanlar yaşayamazlardı. Bir yakınımızı ahiret yurduna uğurladığımızda ilk günlerde yaşadığımız o derin elem şayet sürekli olsaydı hayatta artık hiçbir şeyden tat alamaz, yaşama devam edemezdik. Ancak, Allah’ın verdiği bir lütuf olan alışma hissiyatı ile hayatımıza bir zaman sonra devam edip yaralarımızı sarıyoruz. Düşüyoruz ancak yeniden kalkıyoruz. İrsal-ı meseldir : ‘’ Düşmez kalkmaz bir Allah …’’

Bazen düşen biz olmayız, bir başkasının düşüşünü izleriz. Bu durumda da Allah’ın Resulü (sav) asırlar öncesinden şu müthiş uyarı ile bizleri uyarıyor : ‘’ "Kardeşinin uğradığı felâketi sevinçle karşılama! Allah onu rahmetiyle o felâketten kurtarır da seni derde uğratır." (Tirmizî, Kıyâmet 54)’’

Aslında, Allah Resulünün (sav) hayatını incelediğinizde, hayatının her anında ‘Nasıl Mükemmel İnsan Olunur?’ sorusunun cevabını buluyorsunuz.

Asr-ı Saadet, asırlar ötesinden bizlere muştu gibi gözüküyor. Günümüz dünyasının insanı buhrana sürükleyen karmaşıklığı karşısında saadet dolu günlerden kesitler okuyarak sağlam bir pusula ile yönümüzü buluyoruz.

İnsan hayat yolculuğunda bir talebe gibidir, daima öğrenmeyi talep eder.

Bizim inancımızda daima tekamül eden insan profili vardır.

Bir işi bitirince ötekisine koyulan, mûtad öğrenen, öğrendiğini uygulayan insan...

Bu insan, ne acılara karşı sahte süperman edasıyla karşı koyabilen, ne başına gelen bir musibeti kendisinden gidermeye gücü yeten insandır.

Allah karşısındaki bu acziyeti de ona manevi güç verir.

İnsan, Allah karşısında eğildikçe, Allah’a kul oldukça hayata karşı dik durmayı başarır.

Dik durmak Müslümanca durmaktır. Müslüman, Allah’a kul olan, beşere köle olmayandır. Kul olmak ile köle olmak aynı şey değildir.

Dünyevi kölelikler ihtiyaç doğrultusunda kurulur, ihtiyaç bitince de sona erer. Allah’a kulluk ise ebedidir. Dünyevi kölelikler, kabir kapısından öteye geçemez.

Dünyevi kölelikler bedbahtlıktır. Allah’a kulluk ise paha biçilemez saadet…

Talâk Suresi 3.ayet-i kerimesinin Türkçe mealinden bir parça, gönle şifa: ‘’ Kim Allah’a tevekkül ederse, O kendisine yeter.’’

Allah dilemezse ne olur? Allah dilerse de kim engel olur?

Yûnus süresinin 107. ayetinin meali Diyanet İşlerinin verdiği şekliyle şöyledir:

‘’Eğer Allah sana herhangi bir zarar verecek olursa, bil ki onu, O’ndan başka giderebilecek yoktur. Eğer sana bir hayır dilerse, O’nun lütfunu engelleyebilecek de yoktur. O, bunu kullarından dilediğine eriştirir. O, çok bağışlayıcıdır, çok merhamet edicidir.’’

Dünyevî korkulardan kurtulmak gerçekten de kişiyi hür kılar. Korkunun insana yaptığı menfi tesir oldukça büyüktür. Pek çok kaygılarımız yok mu dünyaya dair? Ancak bu korkuların aslında bizler için sadece birer pranga hükmünde olduğunu anlıyoruz, işin özünü kavrarsak. Yaşayan büyük şairlerden Cengiz Numanoğlu’ndan :

‘’Korkulardan korkanı, korkular er geç bulur;

Ancak Allah'tan korkan, korkulardan kurtulur…‘’

Korkunun insana menfi tesiri kadar muhabbetin de müsbet etkisi vardır. İnsan, muhabbetle korkuları aşabiliyor. Burada ise aklıma Bilge Kral Aliya İzzetbegoviç geliyor:

"Evet ben de korkuyorum ama yürümemi gerektiren sebepler, korkmamı gerektiren sebeplerden daha fazla."

Gerçek şecâat korkuların üstüne yürümek değil mi?

Bir de şu var Merhum Kadir Mısıroğlu’ndan :

‘’ Kaçmak bile kader üzerine koşmaktır.’’

İnsanız, insana mahsus olan zaafiyetler de hepimizde fazlasıyla var. Ancak bizleri zaaflarımızla yürüyüşe zorlayan bir de irademiz var. Şayet biz Allah’a kul olursak, sağlam bir kale gibi yıkılmayız.

İşte İstiklal Şairi Merhum Akif’in kaleminden:

‘’ Allah’a dayan, sa’ye sarıl, hikmete râm ol

Yol varsa budur bilmiyorum başka çıkar yol’’

# YAZARIN DİĞER YAZILARI

Yazar Tahir Sağır - Mesaj Gönder


göndermek için kutuyu işaretleyin

Yorum yazarak Sonsöz Gazetesi Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Sonsöz Gazetesi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.

Haber ajansları tarafından servis edilen tüm haberler Sonsöz Gazetesi editörlerinin hiçbir editöryel müdahalesi olmadan, ajans kanallarından geldiği şekliyle yayınlanmaktadır. Sitemize ajanslar üzerinden aktarılan haberlerin hukuki muhatabı Sonsöz Gazetesi değil haberi geçen ajanstır.



Anket Malatya Büyükşehir Belediye Başkanlığı İçin Kime Oy Vereceksiniz?
Tüm anketler